Adana Akdeniz Turizm Nostaljisi

Adana İlkçağlardan günümüze evrim değiştirerek uzun soluklu bir süreçten geçti. Akdeniz de önemli bir stratejik konumu olması nedeniyle de ayrıca önemi büyüktür. Tarih boyunca Adananın elde edilmesi için imparatorluklar büyük mücadele vermişlerdir.  Arkeolojik çalışmalar sonucu ortaya çıkan bilgilere göre Çukurova Bölgesi’nde çok eski devirlerden beri yüksek kültürlü medeniyetlerin yaşadıkları bilinmektedir.

 Adana Akdeniz Turizm Nostaljisi
Aleyna Ozcan Adananın belirgin tarihi Romalılar dan sonra Orta Çağ da Bizanslılar Araplar Selanikliler Ermeniler Mısır Türk Memlük Devleti Ramazanoğulları buraya hakim olmuşlardır Osmanlı İmparatorluğu ( 1517 1918 ) 19 yy

Çukurova’nın belirgin tarihi Kitvanza Krallığı ile başlamaktadır. Bu konuda Hitit Devleti’ne ait kitabelerden bilgi alınmıştır. Bu Krallık M.Ö. 1335 yıllarında Hititlerin himayesine girmiştir.

Hitit Devleti’nin M.Ö. yaklaşık 1191 – 1189 yılları arasında batıdan gelen akınlarla yıkılması ile birçok küçük krallıklar ortaya çıkmıştır. Sırasıyla Kue Krallığı, Asurlular, Klikya Krallığı, İranlılar, Makedonyalılar, Selokidler, Çukurova Korsanları, Romalılar hakim olmuştur. Romalılar zamanında Çukurova ve Adana’nın geliştiği söylenebilir. Çünkü burada yapılan büyük köprüler, yollar ve sulama tesisleri ile başta Adana olmak üzere Çukurova oldukça gelişmiş ve önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Roma İmparatorluğunun yıkılışı ile birlikte İlk Çağ devri de kapanmıştır.

ORTAÇAĞ
Romalılar’dan sonra Orta Çağ’da Bizanslılar, Araplar, Selanikliler, Ermeniler, Mısır Türk Memlük Devleti, Ramazanoğulları buraya hakim olmuşlardır. Ramazanoğulları Vakfiyesine göre bu dönemde; camiler, mescit ve medreselerle birlikte, yatılı ve yatısız yüksekokullar ve diğer kültür kurumları, sağlık ve sosyal hizmet veren kurumlar yapılmış, büyük imar atılımlarına girişilmiştir.

YENİÇAĞ
Yeni Çağ döneminin sonunda ve Yakın Çağ’da buraya Osmanlı İmparatorluğu hakim olmuştur. ( 1517 – 1918 ) 19 y.y. Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak üzere her türlü siyasi mücadeleye giren İngiltere, Fransa ve Rusya, Osmanlı İmparatorluğu’na başkaldıran Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’ya yardım etmişlerdir. Kısa bir dönem sonra ( 1840 ) buraları tekrar Osmanlı İmparatorluğu’nun eline geçmiştir. 1867 yılında İdari Teşkilat kurularak Adana Vilayet haline getirilmiştir. 24 Aralık 1914’de Fransızlar antlaşma hükümlerine göre Adana’ya girmişlerdir. Daha sonra 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması ile 5 Ocak 1922’de Fransızlar Adana’yı terk etmek zorunda kalmışlardır.

YAKINÇAĞ

Adana İsminin Kaynağı
Adana'ya ait en eski yazılı kayıtlara ilk defa, Anadolu yarımadasının en köklü uygarlıklarından biri olan Hititlerin kaya kitabelerinde rastlanmaktadır. Boğazköy metinleri olarak bilinen M.Ö. 1650 yıllara tarihlenen bir Hitit tabletinde, Adana havalisinden URU ADANIA yani ADANA BÖLGESI olarak bahsedilmektedir. Bu konuda sadece bu tablet dikkate alınacak olsa bile ADANA ismi en az 3640 yıllık bir geçmişe sahiptir.
Eski çağlarda Seyhan Nehri kıyılarının bol miktarda söğüt ağacı ile kaplı olması ve bu ağacın Mezopotamya kavimlerince AND ağacı olarak tanınması da yöre isminin oluşumunda etkili olduğu kanaatini yaratmaktadır.
Yine başka bir görüşe göre, ormanlık yörelerde yaşadığına inanılan Fırtına Tanrısı ADAD (Tesup) adının, ormanları bol Toroslar ile Seyhan nehri bölgesinin oluşturduğu Adana yöresine isim olarak verilmiş olduğuna inanılmaktadır.
ADAD Hititler'in, TESUP da Suriye ve Mezopotamya kavimlerinin Fırtına Tanrısıdır.
Bu guruplar birbirlerinden düşünce, isim ve yazı tarzlarını alıp verdikleri için bu gelişimin olması kuvvetle muhtemeldir. Fırtına Tanrısı yağmuru, yağmurda bereketi getirdiği için bu bölgede çok sevilen, sayılan bir Tanrı olarak yasamış ve ona izafeten bu bölgeye de URU ADANIA yani ADANIN bölgesi de denmiş olması mümkündür.
Hititlerin etkisinde kalan Fenikeliler de Tarım ve Bitki Tanrısına ADONIS adını vermiştir. ADONIS "EFENDI" anlamına gelmektedir. Bu yöre ile sıkı ticaret yapan ve buradaki zengin orman ve ova ürünleri ile ticaretlerini geliştiren Fenikeliler'in, bu yöreye ADONIS'in yeri demeleri adet haline gelmiştir.
Sırası ile bu bölgeye gelen her kavim, devlet ve gelişen her uygarlık kendi kültür anlayışı ve değerleri içerisinde beldelere isim vermiş ve isimlerin anlamını açıklamıştır. Homer'in Ilyada'sında bu bölgeye Adana denilmiştir.
Yine batıdan gelen kavimlerce, Adana'yı kendi ilahları Uranüs'ün kurduğu ve oğulları Adanos ve Sarosa anlatılır. Adana doğulu kavimlere göre Fırtına Tanrısı ADONIS'in yeridir.
Bütün bu inançlar çok tanrılı eski çağlara aittir. Orta Çağ’da özellikle M.S. 7. yüzyıldan itibaren İslam ordularının bu bölgeye gelişiyle yeni anlayışlar içinde yeni tanımlar yapılmıştır. Arap tarihçilerinden Ibnül Adim, Adana isminin de eski peygamberlerden Yasef’in torunu EZENE'den geldiğini yazdığı "Halep Tarihi" isimli eserle kanıtlamaya çalışmaktadır. Orta Doğu’nun peygamberler bölgesi olduğu ve pek çok eski peygamberin bugünkü Anadolu sınırları içinde yasamış olduğu hatırlanırsa, bu açıklamanın nasıl geliştiğini anlamakta kolay olur.
Daha ileriki yüzyıllarda Karçinli-Zade Süleyman Şükrü Bey'in "Seyahat'ül-Kübra" adlı kitabında ise Adana'nın eski isminin "BATANA" olduğu ve İslamlık devrinde "ADANA"YA çevrildiği savunulmaktadır. Hatta bunun "Fi ezeneil arz" ayetinden esinlenerek yapıldığını da açıklamalarına eklemektedir.
DANUNA isminin M.Ö. yasayan kavimlerce bu bölge için kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Bulunan kayıtlarda da mevcuttur.
Hatta Danunalıların yöre kurallarına ad ve paye verecek kadar kudretli oldukları da bilinmektedir. DANUNA adının asırlar boyunca değişerek zamanla BATANA ve daha sonra ADANA olması da çok kuvvetle muhtemeldir.
Yöreye gelen Türkler'in, yüksek Torosları aşıp güneye doğru sarkmaları sırasında yöreye "Çukurova" adını vermeleri de doğanın insanlara verdiği ilhamın güzel bir örneğidir. Toroslardan sonra adeta düz bir görünüm içinde çok tatlı bir eğimle Akdeniz'e kadar inen bu bereketli topraklar Türkler için "ÇUKUROVA" olarak bilinmiştir. Günümüze kadar da böyle bilinmektedir.
Bölgenin tarihi adı olan Kilikya ve Silisya (Cilicia) da bu bölgede bulunan zengin Kilkin yani kireç ve yine çok bol olarak bulunan Silex yani çakmak taşı madenlerinden dolayı verilmiştir. Bir başka ifade ile yöre, coğrafi özelliklere göre isimlendirilmiştir.
Hatta topraklarının bereketliliğinin verdiği ilhamla ADANA-EDENA (Cennet Yöresi) ve karlı dağlar bu ilhamı vermektedir.
Sümerlerden kalma "Gılgamış Destanı"ndan bu yana devamlı adı geçen, dikkat çeken yörenin adı da böylece sayısız kaynaklara, sayısız olaylara bağlanarak çok renkli bir gelişim takip etmiştir.
Osmanlılar idaresinde Adana birçok değişik yazılışlarla kayıtlara geçmiştir. Bunlardan birkaçı: Erde-na, Edene, Ezene ve hatta Azana olarak eski olarak eski tahrir defterlerinde, sicil kayıtlarında ve fermanlarda yer almıştır.
Gezici aşiretlerin zorunlu olarak 1865'den itibaren devlet zoru ile bölgeye yerleştirilmesi ve toprağa bağlanması sırasında Adana ismi ADANA olarak resmi kayıtlarda yer almış ve tescil edilmiştir.

ADANA’NIN İŞGALİ VE KURTULUŞ SAVAŞI
Büyük kayıplara sebep olan I. Dünya Savaşı, siyasi ve ekonomik üstünlük için birbirleri ile mücadeleye girişen Avrupa Devletleri arasında ve Avrupa'da çıkmıştır.
Kısa zamanda mücadele bütün kıtalara yayılmış ve Osmanlı İmparatorluğu da bu savaşın içine sürüklenmiştir. Sonunda imparatorluk çökmüş, topraklan parçalanmış, anayurt bile düşman istilası altında kalmıştır.
Beş cephede birden ve pek çok devlete karsı savaşmak zorunda bırakılan Osmanlı Devleti, Mondros Ateşkes Antlaşması ile imparatorluk topraklarının pek çoğunu düşmana bırakarak çekilmiştir. İşte bu dönemde Suriye cephesinde kalan Türk Birliği, o cephede Yıldırım Orduları Komutanı olarak bulunan Mustafa Kemal idaresinde Halep'e çekilerek, tamamen yok edilmekten kurtarılmıştır.
Zamanın sadrazamı İzzet Paşa tarafından, o sırada grup komutanı Liman Von Sanders'ten (Alman komutanı) elindeki tüm grup komuta ve koordinasyon yetkisini Mustafa Kemal Paşa'ya devretmesi bildirilmiş ve bu devir-teslim işlerini gerçekleştirmek için 31 Ekim 1918'de Mustafa Kemal Paşa Adana'ya gelmiştir.
Liman Von Sanders Paşa'nın "Yenildik. .. bizim için her şey bitti" sözüne karşılık, yetkiyi teslim alan Mustafa Kemal Paşa "Savaş müttefikler için bitmiş olabilir ama bizi ilgilendiren savaş, kendi istiklalimizin savaşı, ancak simdi başlıyor" karşılığını vermiştir.
İste bu sözlerin özetlediği ve vurguladığı mücadele yılları 1922'ye hatta politik anlaşmaların bitimine kadar yani 1923'e kadar sürmüştür.
Mustafa Kemal Paşa 31 Ekim 1918'de geldiği Adana'da 11 gün kalmış, etrafın ve halkın durumunu inceleyerek bunu Genel Kurmay Başkanlığı'na bildirmiştir.
Bu telgraflarda sadece mevcut durum değil, ileriye dönük düşünce ve uyarılar da yer almıştır.
İskenderun'a asker çıkararak işgal teşebbüsünde bulunulursa İngilizlere ateş açılacağını zamanın hükümet ve başbakanına telgrafla bildiren Mustafa Kemal Paşa, aynı zamanda kendine bağlı kumandanlara da benzer bir emir vermiştir.
Tarihi açıdan bakılacak olursa, Adana'dan verilen bu ilk emir Türk Kurtuluş Savaşı'nın ilk emridir. Nitekim, 15 Mart 1923'te Adana'ya tekrar gelen Mustafa Kemal Paşa bu durumu şu sözleriyle toplum ve tarih önünde kanıtlamıştır: "Bende bu vekayiin ilk hiss-i teşebbüsü bu memlekette, bu güzel Adana'da vücut bulmuştur."
Adana'dan İstanbul'a gönderilen telgrafların hiçbir olumlu etkisi olmadığı gibi, kısa bir süre sonra Yıldırım Orduları Grubu ve 7. Ordu Karargâhı lağvedilmiş ve Mustafa Kemal Pasa İstanbul'a çağrılmıştır.
Adanalılar, İstanbul Hükümetinin 23 Kasım 1918 tarihli, Adana ve dolaylarının boşaltılmasını zorunlu kılan kararını büyük tepki ile karşılamışlardır. Durumu protesto eden, böyle bir harekâtın yaratacağı vahim hadiseleri vurgulayan bir telgraf dönemin İçişleri Bakanına yollanmıştır.
Kısa bir süre sonra işgal kuvvetleri Mersin Limanından Çukurova'ya girmiş, tüm kilit noktaları kontrol altına almış ve sonra Adana'yı işgal etmişlerdir. Bu işgal sırasında Türklere ait bütün sembol, arma, işaret ve levhalar yok edilmiş ve sistemli şekilde Türk Halkının soykırımı yoluna gidilmiştir.
Fransız işgal kuvvetleri tarafından yine çok planlı ve kati bir şekilde uygulanan diğer bir işlem de Adana, Çukurova ve civarı bölgelere Ermenilerin yerleştirilmesi olmuştur. 1915 yıllarında yani I. Dünya Savaşı sırasında Anadolu'nun Doğu yöresinde isyan eden Türk Halkını öldürüp, işkence eden ve Ruslara yardım ederek ülke içinde 5. kol olarak çalışan Ermenilerin 1915 tarihli Tehcir Kanunu ile Suriye'ye zorunlu göçleri sağlanmıştır.
1918'de Adana ve Çukurova'yı işgal eden Fransızlar kendi birlikleri içinde özellikle Ermeni askerleri getirdikleri gibi, Suriye'den 70 bin Ermeni'yi Adana'ya, 12 binini Dörtyol'a, 8 binini Saimbeyli'ye yerleştirmişlerdir. Hatta Antep ve Maraş çevresine de 50 binden fazla Ermeni getirilmiştir. Bütün bu gayretler adeta I. Haçlı Seferi sırasında olduğu gibi yine Avrupa devletlerine bu bölgede "ileri karakol" görevim görecek bir Ermeni Krallığının yeniden oluşturulması içindi.
1918-1919 yıllarında Adana'da tam bir terör ve cinayet dönemi yaşanmıştır. Bunlar arasında Abdiağa çiftliği olayları, şehir içi cinayetleri, Taşköprü'de Türklerin çarmıha gerilişi ve kırbaçlanarak işkence yapılması gibi olaylar toplum şuurundan ve hatırasından çıkmayacak olaylar haline gelmiştir.
Bunca terör ve baskı arasında Adana ve yöredeki Türkler, örgütlenerek Kilikya Milli Kuvvetler Teşkilatını oluşturmuşlardır.
Çukurova, bölgelere ayrılarak, her bölgeye milis kuvvetleri ve komutanı atanmış ve tüm yöre bu milli direnme ve mücadele teşkilatının denetimine girmiştir.
Şubat 1920'den itibaren milli kuvvetler düşmana karşı zaferler kazanmaya başlamış ve her zafer daha iyi bir örgütlenme ve daha yüksek bir moral kuvveti sağlamıştır.
1920'de Toroslar'dan Fransızlara saldırı başlatılmıştır. Sonuçta 27 Mayıs 1920'de Fransız orduları komutanı Mehil, milli kuvvetler tarafından esir alınmıştır. "Karboğazı Olayı" olarak bilinen olay, Kuvay-ı Milliye'nin ilk siyasi zaferidir. Bunu takiben 28 Mayıs 1920'de Fransızlar Mersin-Adana hattına çekilmişler ve kuzey Çukurova (Kozan ve diğer dağlık bölgeler) tamamen kurtarılmıştır. Düzlük, ovalık yörelerde Ermeniler zulüm ve şiddeti arttırmışlar ve sayısız cinayetleri işlemişlerdir.
10 Temmuz 1920'de Ermeniler tarafından Türklere karşı büyük bir şiddet ve soykırım harekatına girişilmiş ve bu harekat sonucu onbinlerce Türk Toroslar'a doğru kaçmıştır. Dört gün süren bu hareket tarihte "Kaç Kaç" olayı olarak isimlendirilmiştir.
5 Ağustos 1920'de Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Bey (Çakmak) ve Milletvekilleri Pozantı'ya gelmiş ve orayı il haline getirerek Pozantı Kongresini yapmışlardır. Daha büyük direnişe geçen Türkler çok büyük kayıplar vermişlerdir. Buna rağmen Kasım 1920 sonlarında Fransızları ağır yenilgiye uğratmayı başarmışlardır. Sonuç olarak Fransa, TBMM hükümetini resmen tanıyarak barış yoluna gitmiştir.
Türk-Fransız Barış Antlaşması, 20 Ekim 1921'de Ankara'da yapılmıştır.
Bu antlaşma gereğince 5 Ocak 1922'de Fransızlar Çukurova'dan tamamen (getirdikleri Ermenileri de beraberinde götürerek) çekilmişlerdir. Fransızlarla gidemeyen veya yerli olan Ermeniler de bölgeden kaçmışlardır. Bunlardan 120 bini tekrar Suriye'ye, 30 bini Kıbrıs veya İstanbul'a gitmişlerdir.
5 Ocak 1922 kurtuluşunu kutlama amacı ile Büyük Saat ile Ulu Camii arasına çok büyük bir bayrak çekilmiş ve daha sonra bu bayrak çekilmesi olayı il'in kurtuluş günlerinde tekrarlanmıştır. Bayrak Adana'nın simgesi haline gelmiştir.
Adana ve Çukurova halkı milli kuvvetlere katılarak yurdun diğer cephelerinde de çarpışmış ve anavatanı düşmandan kurtarma mücadelesinde sonuna kadar yer almışlardır.
 

ADANA

Toros Dağları’na sırtını dayamış, Seyhan Nehri’nin yanı başında eşsiz bir konuma sahip olan Adana’da gezilecek yerler, mutfağı, zengin kültürü ve köklü geçmişi ile her yıl binlerce yerli ve yabancı turistin ilgisini çekiyor.

·        ADANA ULU CAMİİ

Adana’nın en önemli tarihi eseri olarak kabul edilen Adana Ulu Cami Külliyesi, cami başta olmak üzere medrese, türbe, çeşme ve küçük bir saray olarak addedilebilecek mimari birimleri içerisinde bulundurmaktadır.

Tarihi belgelerden anlaşıldığı üzere külliyeyi oluşturan yapı birimlerinin bu kadarla kalmadığı, bugün var olanlara ek olarak cami içinde bir sıbyan mektebi, caminin batı tarafında bir imaret ve bir darüşşifanın da külliyenin diğer birimlerini oluşturduğu bilinmektedir.

Adana Ulu Cami Külliyesi’ni oluşturan yapıların en önemli olanı hiç kuşkusuz camidir. Caminin batı taç kapısı girişinde bulunan mekân, bu köşenin yola bakan kısmında yer alan çeşme ve harim ile bitişik, kurucularının mezarlarını barındıran türbe, cami ile bütün bir yapıda görünmektedir. Caminin doğusunda yer alan medrese ve konak da külliyeyi oluşturan diğer yapılardır.

Adana Ulu Cami, 16.yüzyıldan kalma tarihi bir camidir. Adana’nın tarihi açısından önem taşımaktadır. Selçuklu, Memluk ve Osmanlı devrine ait mimari özellikleri üzerinde toplayan bu eserin ilk defa 1513 yıllarında Ramazanoğlu Halil Bey tarafından inşasına başlanmıştır. 1541 yılından Halil Bey’in oğlu Piri Mehmet Paşa tarafından bitirilerek ziyarete açılmıştır. Mimari birimlerin farklı tarihlerde yapılması,gerek mimari gerekse bezeme özelliklerinde farklılıklara neden olmuştur. Ancak yine de yapılar bir bütünlük sergilemektedirler.

·        BEBEKLİ KİLİSESİ

Bebekli Kilise (Saint Paul Church), Aziz Pavlus Kilisesi, Adana ili Tepebağ ilçesinde 1880’li yıllarda, Saint Paul adına yaptırılmış, bir İtalyan Katolik kilisesidir. Kilisenin tepesinde, 2,5 metre boyunda tunçtan yapılmış Meryem Ana heykeli bulunmaktadır. Bu heykelin bebeğe benzemesi nedeniyle bu isim verilmiştir.

Adana Bebekli Kilisesinin, Ermeni Apostolik Kilisesi olarak yapılmıştır. Adana’da Ermeni cemaati, sözde 1915 Ermeni soykırımından sonra Adana’da Ermeni cemaati şehri terk ettiğinden, Bebekli kilise Katolik Cemaate verilmiştir. Adananın kültürel zenginliklerinden biridir.

Ayrıca adı Aziz Pavlus Kilisesidir. Aziz Paul (Pavlus) (Lat: Sanctus Paulus, Yun: Agios Paulos), Pavlik Kiliselerin kurucusu Hıristiyan misyonerdir. İsa devrinin Ferisi Yahudilerindendir ve Roma vatandaşıdır.) Tarsus doğumludur. Asıl adı Saul ‘dür. Yeni Ahit’te ve Luka’nın yazdığı İncil’de önemli bir yere sahiptir. Bu Kilise Pavlus adına yaptırılmıştır.

Adana’daki Aziz Pavlus Kilisesi, halk tarafından Kilisenin çatısı üzerindeki Meryem Ana heykelinin küçük bir çocuğu indirdiği için “Bebekli Kilise” diye de adlandırılır. Kilise hem Katolik Cemaati,hem de Protestan Cemaati tarafından müşterek bir şekilde kullanılmaktadır.

·        KAPIKAYA KANYONU

Kapıkaya Kanyonu; Karaisalı Kaymakamlığının yapmış olduğu araştırmalardan sonra 2011 senesinde projelerle turizme kazandırılmış durumdadır. Dağcılar, doğaseverler, kanyon tutkunları, doğa yürüyüşçüleri tarafından çok sık bir şekilde ziyaret edilmektedir. 2014 senesinde yapılan barajla beraber kanyon daha eşsiz bir görüntüye sahip olmuştur.

Yürüyüş parkuru bulunan kanyonun kimi bölümlerinde dar yollar yer almaktadır. Doğal yapısına zarar verilmeyerek genişletilmiş olan kanyon, tam anlamıyla doğa harikasıdır. Kanyonun bazı bölümlerinde 5 metre civarında köprüler yapılarak, 400 metrelik bölüme de korkuluklar yapılmıştır. Kanyonun 7250 metrelik kısmı turizme kazandırılmış olup, yürüyüş alanları ile zenginleştirilmiştir. Çakıt deresinin yer aldığı kanyonun uzunluğu toplam 20 kilometre civarındadır.

·        KAPUZBAŞI ŞELALESİ

Kapuzbaşı Şelaleleri Kapuzbaşı köyü sınırları içerisinde yer alan kaynak şelalelerdir. Türkiye'nin en yüksek ve dünyanın ikinci en yüksek şelalesi olma özelliğini taşımaktadır. Şelaleler Adana Aladağ ilçelerine yaklaşık 55 km mesafededir.

·        ŞAR ANTİK KENTİ

Hititlerin “Pontus Komanası” ilk dini merkezlerinden biriydi. Klikya bölgesinin ise dini merkezi Şar’dı. Hititlerin kralları burayı 2. komana olarak görüp, buradaki ayinlere katılmaya gelirlerdi.

Şar Antik Kenti, günümüzde Adana ilinin içinde Tufanbeyli ilçesinin Kayseri il sınırına çok yakındır. Hitit, Roma ve Bizans döneminde yaşamış olan bu kentin günümüze gelen kalıntıları Roma dönemindeki yapıtlardır.

Şar’la ilgili en çok bilinen ayin merkezi idi. Bu dini merkezde başrahibin emrinde kadın ve erkek ile toplamda 6.000 kişi ile dini hizmet veriyorlardı. Bu şehirde gelirlerin sahibi başrahipti. Kral ile başrahip soyları aynı olduğu için Kilikya ve Kappadokya komanalarındaki yetki bakımından kral ile eşdeğerdi.

Şar Antik kentindeki görmeniz ve önünde fotoğraf çektirmek isteyeceğiniz yerlerden biri ise “Alakapı”. Büyük tek parça mermer bloklarıyla meydana getirilmiş bu tapınak yıkık olsada ihtişamı ile kalan kısımlarından hayal edebiliriz. Bu kapı geçmişte Tanrıça kapı olarak anılmakta ve 6 metre boyunda, 3 metre eninde olduğu gözükmektedir.

Romalılar zamanında Hieropolis adıyla anılan bu yerde başka bina kalıntıları, rölyefler ve kitabeler ile sütun, sütun başlığı, amfi tiyatro, hamam ve bir portal kapı şu anda günyuzü görebilen kalıntılardandır.

·        FEKE KALESİ

Feke ilçe merkezinin 6 km kuzeydoğusunda sarp bir tepe üzerinde yer alan kale, 12. yüzyılda Bizanslılar tarafından yaptırılmıştır. Dikdörtgen bir plana sahip olan kalenin sekiz burcu ve bir gözetleme kulesi bulunmaktadır. Kale içinde yapı kalıntıları bulunmaktadır. Kalenin giriş kapısı güney yöndedir.

·        ADANA KALESİ

İlkçağlarda yapıldığı tahmin edilen Adana Kalesi, maalesef günümüze yalnızca sur kalıntılarını taşıyabilmiş yapılarımızdan biri. Evliya Çelebi Seyahatname eserinde Adana Kalesi'ni şu şekilde tasvir etmiş; Şimdilerde yalnızca sur kalıntılarını görebileceğiniz Adana Kalesi'nin sonunu getiren ise Osmanlı'ya karşı ayaklanma baştan Kavalalı'nın oğlu İbrahim Paşa, Adana'dan çekilirken ardında hiçbir iz bırakmamak adına önce şehirdeki cephaneliği havaya uçurmuş, sonrasında ise Adana Kalesi'nin surlarını yıktırmış. 1836 yılında yıkılan surlar, ne yazık ki tekrar yapılmamış.

·        YILAN KALESİ

Adana’nın Ceyhan ilçesinin batısında, çok sarp bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Ceyhan’a tamamen hakimcebir konumda bulunan kalenin eski bir kervan yolunu kontrol etmek amacıyla Bizans döneminde kurulduğu ve 12.yüzyılda Haçlılar ve Ermeni Krallığı dönemlerinde yenilendiği düşünülmektedir. Yılanlı Kale aynı zamanda Toros Dağlarında uzanan dağ kale zincirinin ilk halkasıdır.

Kale 1352 de Kovara olarak adlandırılıyordu. Evliya Çelebi bugün güncelliğini halen koruyan Şahmaran efsanesinde esinlenerek kaleye Şahmaran adını vermiştir.Daha sonra günümüzde kullanılan Yılanlı Kale adı kullanılmaya başlanmıştır. Yörede çok ünlü olan şahmaran söylencesine göre Yılanlar Şahı Şahmaran Adana Misise yakın Yılanlı Kale de yaşıyormuş.Burası Şahmera ‘nın ülkesiymiş ve ne Misis te yaşayan insanlar kaleye çıkarmış nede yılanlar aşağı inermiş.Günün birinde bir insan yılanların ülkesine gitmiş.Diğer ılanlar onu öldürmek üzereyken Şahmaran oraya gitmeye cesaret eden ilk insan olduğu iin affetmiş ve  bir daha gelmemesi şartıyla onu geri göndermiş.Bu arada Şahmara’nın arada sırada ‘’taç hamamda ‘’ yıkandığını öğrenmiş.

Günün birinde Misis beylerinden biri amansız bir hastalığa yakalanmış ve doktor tek çarenin Şahmara’nın gözleri olduğunu söylemiş.Bey her tarafa haber salarak Şahmaran’ı getirene veya yerini bildirene bir servet vaat etmiş.Bunu öğrenen Şahmaran’ın ülkesine giden kişi Şahmaran’ın arada sırada taç hamamda yıkandığını söylemiş.Böylelikle Şahmaran yakalanmış ve öldürülerek gözleri Milis Beyine getirilmiş.Bu gözleri yiyen beyde şifa bulmuş.Günümüzde bu söylenceye inananlar bir gün Şahmaran’ın intikamını alacağından korkuyorlar.

Bulunduğu kayalıklarala adeta bütünleşen ve dört yöne cephesi bulunan Yılanlı Kalenin çevresi 700 metredir. Saldırılara karşı çok güçlü olan surlarından kale meydanına giriş üç kapıdan sağlanmaktadır. Günümüzde kaleye güney kapısından girilip taş basamaklardan yapılmış merdivenlerden kale meydanına ulaşılmaktadır. Surları destekleyen araları mazgallı sekiz adet burç iki katlıdır.Kale üzerinde Ermenice bir kitabe ile  ilgili figürlü kabartmalar görülebilmektedir.Saldırılarla ele geçirilmesi neredeyse imkansız olan kale Kilikya Ermeni Krallığı döneminde güvenlik endişelerinin büyüklüğünü göstermesi açısından önemlidir.

Günümüzde kayalıkların üzerinde gelebilecek tüm saldırılara karşı meydan okuyan edasıyla yükselen Yılanlı Kale iç mekanları yıkılmış olsada tüm gücüyle bugüne kadar iyi konumda kalmayı başarmıştır.

·        BÜYÜK SAAT KALESİ

Adana Büyük Saat Kulesi Seyhan ilçesi Ali Münif Caddesi üzerinde bulunmaktadır. 1881 yılında Vali Ziya Paşa tarafından yapımına başlanmıştır.1882 yılında Vali Abidin Paşa tarafından tamamlattırılmıştır. Uzunluğu 32 metre olan kule kare prizma şeklindedir ve kulenin duvarları tuğla ile inşa edilmiştir. 

·        ADANA ETNOGRAFYA MÜZESİ

Adana Etnografya Müzesi, ziyaretçilerine kapılarını 1924 yılında açmış. Müze binası, 1845 yılında Kuruköprü Mahallesi'nde kilise olarak inşa edilmiş. Sonraki yıllarda terk edilen bina, 1924 yılında arkeoloji ve etnografya eserlerinin sergilendiği müze olarak yeniden faaliyete açılmış. 1972 yılına gelindiğinde, eserlerin yeni müze binasına taşınmasının ardından kilise restore edilmiş. 2775 adet etnografik eserin sergilendiği bu müzenin ismi, 2016 yılının ilk günlerinde "Adana Kuruköprü Kilisesi Anıt Müzesi ve Geleneksel Adana Evi" olarak değiştirilmiş.

Kaynaklar: (sabah,com,tr) (gelgez,com) (adanalı,com)(adanabaska,com)