ÜVEY EVLAT

Ah’ lar, vah’ lar arasında bir sezonu başlatamadan bitireceğimiz görüntüsü var. Yüzümüzde maske, elimizde dezenfektan; Covid-19 ile haşır neşir geçen günlerimizde biraz, başka şeylerden dolaşarak anlatmak istiyorum.

ÜVEY EVLAT
Yaşar SUNAL Hotel General Manager

ÜVEY EVLAT

Ah’ lar, vah’ lar arasında bir sezonu başlatamadan bitireceğimiz görüntüsü var. Yüzümüzde maske, elimizde dezenfektan; Covid-19 ile haşır neşir geçen günlerimizde biraz, başka şeylerden dolaşarak anlatmak istiyorum.Türk turizmi 1970’li yıllarda şehir otelciliği yanında sahillerde pansiyon-motel işletmeciliği ile başladı. Bu 50 yıllık turizm hareketinde türlü türlü krizler yaşadık. Bugün karşımızdaki salgın krizi gibisini hiç yaşamadık. Ya da yaşadık da biz bilemedik. Çünkü krizi hiç tarif etmedik, edemedik. İhtilal oldu, terör oldu, büyük şehirlerde patlamalarda 10’larca vatandaşımız öldü, tur otobüsleri bombalandı, otellerimiz tehdit altında kaldı, sınırlarımızda çatışmalar-savaşlar oldu, uçaklar düşürüldü, komşu ülkelerle gerginlikler ve şimdi de salgın oldu vs vs...

Tüm bunları turizmciler kendi dinamikleri ile atlattılar. Devletin kriz ilan ederek, yapması gerekenleri yapmadığından dolayı, herkes kendi elini taş’ın altına koydu. Bu sahipsizlik, turizmcileri toparlayıp onları yönlendirecek, yardım ve işbirliği yapacak olan hükümetlerin bu konuda uzak durmaları, işletmecilerin kendi başlarına çözüm bulmalarına neden oldu. Kimisi akıllı davranıp; olumsuzluktan fayda sağladı, kimisi battı, kayboldu. Bu nedenle “kriz” herkese göre farklı anlamlar çağrıştırıyordu. Oysa ki; bakanlığımızın sadece “ricacı” bir bakanlık olmayıp, piyasa, ülke ve dünya koşullarını birlikte değerlendireceği bir profesyonel grup ile hareket etmesi krizleri fırsata dönüştürebilirdi.

Adı ne olursa olsun; Bugün herkesin dert yandığı turistin para bırakmadığı, misafirlerin tesisten dışarı çıkmadığı, esnafın kazanç şikayetleri, sadece yemek-içmek için geldikleri tesislerde ekstra harcama yapmadıkları, herşey dahil sistemin alternatiflenmediği, acente anlaşmalarının her ay revize edilerek fiyatların yerlerde süründüğü, çalışanların (sahil turizminde) 6-7 ay çalışıp 5-6 ay boş kaldıkları, bazı yerlerde sosyal güvencelerinin bile olmadığı gibi, sorunları yok etmek için işte bunun adı “KRİZ veya herhangi bir şey” olan dönemleri kullanmak gerekirdi. Yapılacak şey çok basitti. Bakanlık olmayacak, müsteşarlık veya bir kurul olarak çalışılacak, bu kurulda mutlaka sivil toplum kuruluşları yer alacaktı. Bölgesel kurullar da Belediyeler, kaymakam gibi yerel yöneticiler ile yine yöresel STK’lar ve çeşitli sektör temsilcileri bulunacaktı. İşlem çok basitti, kapalı kapılar ardında “ben yaptım oldu!” mantığı yerine, birlikte konuşup ortak planlar hayata geçirilecekti. Ankara’da oturup Van’ın turizmi ile Antalya turizmi aynı kriz koşullarını konuşmayacak, Sumela ile Ayasofya aynı kefede tartışılmayacaktı.

İşte bugün “Salgın krizi.!” ile ilgili boş bir beklenti içinde olunması bunların yapılmamasından oluyor. Bir tesis 10’unda açalım diyor, bir tesis 20’sinde açalım diyor. Bir kısmı açtı bile. Neye göre ? 5 oda mı, 8 oda mı? Tesis, tur operatörü, acente, uçak ortak bir payda da buluştu mu? Yok... Uğranacak zarara bir destek var mı? Yok...

Dışarıdan bakıldığında ; 900 (?) vaka sayısı görünen bir ülke, yalnızca Antalya’nın Covid-19 için yaptığı çalışmaları ve vaka sayısı düşüklüğünü öne çıkartarak, ayrı bir destinasyon çalışması yapabilirdi. Fakat hantallaşmış olan bakanlıkta, turizme üvey evlat muamelesi yapılmaya devam ediliyor. Unutulmamalı ki; bu evlat 35 milyar USD getiriyor.

Bu gelir ve istihdam için masa etrafında toplanılmalı ve kriz fırsata dönüştürülmeliydi.

Saygılarımla