Malatya Doğu Anadolu Turizm Nostaljisi
Tarihte olduğu gibi günümüzde de medeniyetleri buluşturan Malatya, eski çağlardan beri Anadolu ve Orta Doğu’nun geçit veren kavşak noktasında yer alıyor. Zengin su kaynakları ile geniş ve verimli ovalara sahip Malatya hem geçmişte hem de günümüzde birbirinden lezzetli meyvelerin yurdu olan bir şehir. Kendine özgü tat ve aroması, sarı ve turuncu güzel rengi, kadifemsi meyve etiyle her yaşta sevilen Malatya kayısısı elbette en bilineni. Binlerce yıldır doğudan, batıdan, kuzeyden, güneyden gelen yolcuların bir yorgunluk molası verdiği, konaklayıp dinlendiği Malatya, birçok şaire ilham kaynağı olmuş. Bizlere de mutlaka görülmesi gereken muazzam yerler kalmış.
1. Malatya Tarihi
MALATYA TARİHİ
Malatya, eski çağlardan beri Anadolu ve Ortadoğu’nun geçit veren kavşak noktasındadır. Doğuda en eski ulaşım yolu; Malatya –Sivas üzerinden Erzurum‘a, oradan da Kafkasya‘ya uzanan yoldur.Buna, Karasu-Aras yolu da diyebiliriz.Öte yandan Güneydoğu’ya, Malatya ve Diyarbakır üzerinden Mezopotamya‘ya uzanan yol önemlidir.Malatya‘dan doğuya doğru Murat, Karasu-Van Gölü önemli tabi yollardan biridir.Diğer önemli bir yol ise Güneyden gelip Malatya‘da düğümlenen Malatya-Kahramanmaraş arasında Torosların çok kesif göründükleri bir sahada, akış yönleri farklı vadilerin takip ettiği tabii bir koridor boyunca uzanmaktadır.Güneyde dağlar arasında açılmış bir başka yol, Adıyaman üzerinden Urfa’yı Malatya‘ya bağlamaktadır.Belirtilen yollar, Malatya’da birleşerek kuzey de Kafkasya‘ya, güneyde Çukurova, Mezopotamya ve Suriye’ye, batıda Ege sahillerine, doğuda İran ve uzak doğuya kadar uzanmaktadır.Bu yollar, Akad İmparatoru Sargon zamanından beri işlemekteydi.Hititler zamanında da işlemekte olan bu yoldan Hitit Krallarının geçerek Anadolu üzerindeki devletlerle savaştığı bilinmektedir. Hitit Kralı Şuppililiuma’nın bu yoldan geçerek Aşağı Fırat boylarına indiği, dolayısıyla Malatya civarında Fırat Nehrini geçtiği kaynaklarca belgelenmektedir. Bu yolun Kayseri-Kültepe ‘den başlayarak, Gürün Darende Malatya Samsat üzerinden Urfa’ya vardığı buradan da ikiye ayrılarak Gargamış ve Halep’e, diğerinin de Nusaybin üzerinden doğuya Asur ve Babil’e gittiği tahmin edilmektedir. Mezopotamya ile Anadolu arasındaki ticaret ve kültür alışverişinin bu yol üzerinden yapılması, Malatya’nın tarihi ve kültürel önemini artırmıştır.
Antik çağlarda kullanılan yolların yanında, Roma döneminde ticaretle sınırların korunması amacıyla yeni yol yapımına geçilmiştir. Malatya’nın büyük bir askeri merkez olması sebebiyle Romalılar, askeri ve ticari amaçla kullanılan yollarını Malatya ‘dan geçirmişlerdir.Bu durumu, yol kenarlarına dikilen mil taşları doğrulamaktadır.Bizans İmparatorluğu Roma yollarını aynı amaçla kullanılmıştır. Araplar, Bizans topraklarına yaptıkları akınlardan sonra geri çekilirken Kommagene ile Malatya arasındaki geçitten faydalanmışlardır.Türkler ise Fırat Nehri’ni Malatya yakınlarında aşarak Orta Anadolu‘ya ulaşmışlardır.
Ön Tarihte Malatya
Coğrafi konum itibariyle tabii yol üzerinde olan Malatya ön tarihinin Paleolitik çağa kadar indiği, Malatya’nın birçok yerleşim alanlarındaki mağaralar ile özellikle de Yazıhan’daki Ansır (Buzluk) ve Malatya merkezinde İnderesi mevkiinde bulunan mağaralardan anlaşılmıştır. 1979 yılında başlayan Karakaya Baraj Gölü kurtarma kazıları kapsamındaki İzollu mevkii Cafer Höyükte yapılan kazılarda, o yöre insanının Paleolitik mağaralardan çıkıp ilk defa ovada tarım ve hayvancılıkla uğraştıkları ve yerleşik köy hayatına başladıkları anlaşılmıştır.
Cafer Höyük kazılarıyla, Malatya ve çevresinin M.Ö. 7000 yılında İskâna başladığı anlaşılmaktadır. 1979-1986 yılları arasında kazıları sürdürülen Pirot-Caferhöyük sonucu dünyanın ilk heykel örneği sayılan, beyaz kireçtaşından yapılmış küçük figürünler, M.Ö. 7000 yılına tarihlenmektedir. Kazı sonrası gün ışığına çıkarılan bu eserler halen Malatya Müzesinde sergilenmektedir. Tarih kronolojisini takip ettiğimizde, yörenin ana seramiği tek renk olup, ateşte az pişirilmiş koyu astarlıdır. Bu seramik yanında ithal malı Halaf tipi seramik örneklerinin Hekimhan, Kuyuluk ve Arguvan Karahöyükte; Hassuna boyalı Seramik örneklerine ise Aslantepe, Değirmentepe, İsahöyük ve Fırıncıhöyük’te rastlanmaktadır. Aslantepe ve Değirmentepe kazıları, bölgedeki yerleşimin M.Ö. 5000-3000 yılları arasında Kalkolitik çağda devam ettiğini göstermektedir. Değirmentepe ve Aslantepe’de çok sayıda taştan ve pişmiş topraktan damga mühürleri ile pişmemiş toprak mühür baskıları bu yörelerin önemli bir ticaret merkezi olduğunu belgelemektedir. Anadolu ile olduğu gibi, Kuzey Mezopotamya ve Suriye ile de Fırat Nehri yolu ile ticaret bu dönemde yapılmıştır. M.Ö. 3000 yılında Malatya yöresinde seramik genellikle elle yapılmış, hamuruna ince kum karıştırılmış siyah astarlıdır. Bu seramik örneklerine; Aslantepe, Hasırcı, Fırıncıhöyük, Karahöyük, İsahöyük, Morhamam, Kösehöyük, İmamoğlu, Değirmentepe, Köşgerbaba ve Pirothöyük’te rastlanmıştır. Yine Malatya Kültür envanteri yüzey çalışması sırasında bu tür renkli seramik örneklerinin yoğun olduğu yerler tespit edilmiştir.
Eski tunç II. döneminde, M.Ö. 2500 yıllarında başlayan seramik örneklerine yörede yer yer rastlanılmıştır. Eski tunç III. evrelerine ait elle yapılan, ateşle pişirilen seramikler Malatya bölgesinde çoğunlukla devetüyü renkli olup, üzerindeki süsler, geniş bantlar şeklinde desenlerle kaplıdır. Bu örneklere Aslantepe, Değirmentepe, Pirothöyük‘te rastlanmıştır. Aslantepe kazılarıyla 1992 yılında gün ışığına çıkarılmış ve M.Ö. 3200 yıllarına tarihlenen tapınak, bölgenin en önemli dini ve kültür merkezi konumuyla, Mezopotamya Kültürü ile çağdaş ve hatta Anadolu’nun ilk tapınak örneklerinden olarak tarih ve arkeolojiye ışık tutmaktadır. Arslantepe’de devam eden arkeolojik kazılarda daha verimli bilgilerin alınacağı düşünülmektedir.